GÜNCEL
Giriş Tarihi : 18-08-2022 08:11

17 Ağustos Marmara depreminin üstünde 23 yıl geçti.

İnşaat mühendisleri odası Uşak Şube Başkanı Ümit Alp’ 17 Ağustos Marmara Depreminin 23. Yıl dönümü nedeniyle yazılı açıklama yaptı. Başkan ALP, Depremi Değil Ama Afeti önlemek Mümkün 17 Ağustos un Yıl Dönümünde Türkiye'nin Depreme Hazırlığı: Sorunlarımız ve Çözümlerimiz!

 17 Ağustos Marmara depreminin üstünde 23 yıl geçti.

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası, tarihimizin encı depremlerinden 17 Ağustos 1999 Marmara Depreminin 23. yılında da teme insan haklarından olan "Banma Hakiki’nin tüm yurttaşlarmış sunulabilmesi için depremi unutmama, unutturmama ısrarını sürdürmeye, güvenli ve sağlıklı yapı üretimi sağlanana kadar siyasi iktidarların görev ve sorumluluğunu hatırlatmaya karartıdır dedi.

Bugüne kadar depreme karp hazirlik, yapı güvenliği, hasar tespiti gibi konularda çokça konuşuldu, bu konular haldonda çokça yazıp çizildi. Ancak bir doğa olayı olan depremin ülkemizde her defasında afete dönüşmesine bir türlü engel olunamıyor Çıkandan yasa ve yönetmelikler, yıllara dayanan çalışmalarla oluşturulan plan ve projeler uygulama aşamasına geçemeden kağıt üzerinde kalıyor. Ne yazık ki yapılan çalışmalar daha çok afet sonrası yara sarma düzeyinde kalıyor.

Bir deprem coğrafyasında yer alan ülkemiz tarih boyunca birçok kez yıkıcı depremlerle karşı karşıya kalmıştır. Özellikle Marmara

Bölgesinin gerek ekonomik anlamda gerekse sos yo-kültürel açıdan coğrafyamızda merkez pozisyonunu yüzyıllardır koruması nedeniyle, bu bölgede yaşanan depremler ciddi sonuçlar doğurmuştur.

Cumhuriyet döneminin gerek can ve mal kaybı açısından gerekse sosyal ve ekonomik sonuçlan açısından en yikaci depremlerinden bin 17 Ağustos 1999 tarihli Gölcük merkezli depremdir. 7,4 büyüklüğündeki bu deprem basta Marmara bölgesi olmak üzere tüm Türkiye'yi etkilemiştir. Ülkemizin ekonomik antamda üretim ve ticaret merkezi olan ve yurdun her yerinden göç alan bir bölge olması nedeniyle bu depremin tüm yurttaşlarım doğrudan ya da dolaylı olarak etkilediğini söylemek mümkündür. Depremde 20 binden fazla yurttaşımız hayatını kaybederken yaralı sayısı 50 bini aşmıştır. Bölgede yaklaşık 113 bini yıkık ve ağır hasarlı olmak üzere toplam 365 bin bina hasar görmüştür. Ortaya Okan kayıpların ve hasanın büyüklüğü, deprem sonrası müdahalede yaşanan sorunlarla birlikte bu depremin etkisi öyle şiddetli olmuştur ki 2001 ekonomik krizinin önemli sebepleri arasında sayılmaktadır. Bu kadar büyük sonuçlar doğuran 17 Ağustos Depremin, depreme bakış açısının değişmesinde bir milat olarak kabul edilmiştir. Yalnızca deprem sonrası yapılacak müdahaleler değil depremden önce alınması gereken tedbirler de tartabilmiştir. Plansız-çarpık

Kentleşmenin ve mühendislik hizmeti almayan yapılanın ne kadar büyük tehdit oluşturduğu anlaşılmış, bu konuda birçok kurum ve kuruluş tarafından neler yapılması gerektiği konusunda çalışmalar yapılmış, bu çalışmalar birleştirilerek strateji ve eylem planlarına dönüştürülmüştü

Odamızın da bu konuda çeşitli çalışmalar olmuş, deprem kongreleri, çalıştaylar düzenlenmiş, raporlar hazırlanmış, kamuoyunu aydinlatacak ve deprem konusunda farkındalığı ve bilinci artıracak çalışmalar yapılmıştır. Yıllara dayanan çalışmalar sonucunda deprem konusunda sorunlar da bu somunların çözümü için yapılması gerekenler de bellidir.

Mevcut Yapı Stoku iyileştirilmeli ve Güçlendirilmelidir 2011 yılında Bakanlar Kurulu karayla yürürlüğe konan ve 2012-2023 yıllarını kapsayan "Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planında (UDSEP) alınan kararlanın uygulamaya geçirilmesi depreme hazrılık konusunda en önemli çaba olacaktır. UDSEP'e göre basta okul ve hastaneler olmak üzere, Türkiye'deki bina envanterinin gkanimasi ve mevcut yapıların hasar görebilirlikleri ve riskleri esas alınarak gruplandiniması planlanmıştır. Oysa 2020 yılında TBMM de kurulan Deprem Komisyonunun 2021 tarihli raporunda, 2017 yılı itibarıyla bitirilmesi gereken envanter ve riskli yapı tespiti çalışmalannın 2021 yılı itibanya nasıl yapılacağının yönteminin bile çıkanlamadığı anlaşılmaktadır. Mevcut yapı stokunun envanterinin akanimasi konusundaki çalışmalar hizlandinimali, mevcut durum tespit edilerek acilen güçlendirilmesi veya yenilenmesi gereken binalar belirlenerek bir plan doğrultusunda yapi stokunun depreme dirençli hale

getirilmesi sağlanmalıdır. Her Şantiyeye Tam Zamanlı Bir Şantiye Şefi Teknik ekiplerin gözlem ve değerlendirmelerinde, gerçekleşen depremlerde genel olarak binaların yıkılma ve ar görmelerinin ana nedenleri olarak; Malzeme de ögeli sorunlar, Donatı detaylandırmasa de ilgili sorunlar, Alt kat kolonlarının göçmesi ile ilgili sorunlar, Kısa kolon oluşumu ile ilgili sorunlar, Tasarım, imalat ve kullanım aşamasındaki denetim eksikliği sorunları gibi ana hususlar tespit edilmektedir:

Teşhis bellidir. Deprem etkileri nedeniyle oluşan yapısal hasarlar büyük oranda yapıların inşası ya da sonrasındaki denetimsizlik nedeniyle ortaya çıkmaktadır. O halde yapı üretim sürecindeki sorunların ortadan kaldiniması yetkililerin öncelikli görevi olmalidir. Yapı üretiminin mühendislik esaslarına uygun olarak gerçekleştirilmesini sağlayan en önemli görev şantiye şefliğidir. Ancak bu

görevin usulüne uygun olarak yerine getirilmemesi, inşaat hatalarını, dolayısıyla deprem hasarlarını büyütmektedir. Şantiye şefinin görevini tanımlamak gerekirse; bir yapının fen ve tekniğe, ruhsata esas teşkil eden projesine uygun olarak inşa edilmesi de inşaatın is ve işlemlerinin planlanmasını sağlamaktır. Bunun yanında işçi sağlığı ve iş güvenliğini şantiye sahasında gözetmek gibi önemli bir görevi daha bulunmaktadır. Türkiye işçi ölümlerinde dünya çapında en üst sıralarda yer almaktadır. Şantiye şefliği görevinin hakkıyla yerine getirilmemesi bu seviyelerdeki işçi ölümlerinin başlıca sebeplerinden biridir.

37.06.2022 12:20

amousakamo.org.tr

Tam da bu sebeple biz İnşaat Mühendisleri Odes olarak sınırlı durumlar dipinda, her şantiye şefinin sadece bir santlyede tam zamankı olarak görevlendirilmesi gerektiğini vurguluyoruz. Yapı Denetim Sistemi Düzenlenmelidir

 

Mevcut Yapı Denetim Sistemiyle yurttaşlanın can ve mal güvenliği etik kurallardan yoksun olan serbest piyasa koşullarına teslim edilmiştir. 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanunun öngördüğü sistemde, kamusal bir hizmet olan denetim hizmeti trilestirilmiştir. Denetim sisteminin ticari ilişkilerin belirleyiciliğine terk edilmesiyle rant ilişkiler, tekniğin, fen ve sanat kurallarının önüne geçmiştir. Sağlık işleyen bir sistemde planlama, projelendirme, üretim ve denetim hizmetleri birbirinin tamamlayichu olarak düşünülmel buna göre de Imar Kanunu başta olmak üzere Yapı Denetim Kanunu, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve ilgili tüm Kanunlar ve bağa yönetmeliklen kamu yaranı ilkesi gözetilerek ve bütüncül bir anlayışla yeniden düzenlenmelidir

Mevcut Yapı Denetim Yasasının öngördüğü, ticari yanı ağır basan yapı denetim şirketi modeli yerine; uzmanlik ve etik değerlere sahip yapı denetçilerinin etkinliğine dayalı, meslek odalarının sürece etkin katilimini sağlayacak yeni bir denetim süreci modeli hayata geçirilmelidir. Bu modellemede proje denetimi ile yapı denetimi birbirinden ayrılmalıdır. Kentsel Dönüşüm Kentsel Kıyım Oldu Devletin asli görevi sağlı, güvenli ve yaşanabilir kentler kurmak ve yaşanabilir bir çevre oluşturmaktır.

Oysa bugün devlet eliyle "Kentsel Dönüşüm" adı altında mühendistik, mimarlık ve şehir planlama disiplinlerinin teknik ve bilimsel gereklilikleri ile toplumun

ihtiyaçların, sosyo-ekonomik yapısı dikkate alınmadan rant odakli dönüşüm gerçekleştirilmektedir. Kentlerin tarihi ve doğal dokusu yok edilmektedir Bugün başta Istanbul olmak üzere kentlerimizde yenilenmeyi ve güçlendirilmeyi bekleyen once yapı varken kentsel yenileme ve kentsel dönüşüm gayrimenkul piyasasının talepleri doğrultusunda hayata geçirilmektedir. Kentsel dönüşüm riskli yapıların dönüştürülmesi şeklinde değil, rant değeri yüksek bölgelerde yapılaşma olarak gerçekleşmektedir. Öyle ki bos arsalar üzerinde kentsel dönüşüm yapılmaktadır.

 

Yıllardır gündeme getirilen ve olası bir depremin çok daha büyük felakete dönüşmesine neden olacak olan Kanal Istanbul projesi ötü doğan bir projedir. Marmara bölgesi için bir çevre felaketini tetikleyecek olması bir yana deprem riski çok yüksek olan kentin Avrupa yakasını ikiye bölmenin yaratacağı belirsizliklerin neye mal olacağı bilinmemektedir. Mevcut durumda bile deprem toplanma alanlar, ulaşım güzergahlan yok edilen bir kentin afet müdahale olanaklan adeta engellenirken, bölünmüş bir kentin deprem sonrasında nasil tepki vereceği de büyük bir bilinmezliktir. Depremin afete dönüşmesini engellemenin yöntemlerinden biri de kentsel yoğunluğu azaltıp kenti dönüştürmektir. Bunun aksine Kanal Istanbul projesi ile kentin nüfusuna yaklaşık 8 milyon llave olacağı, Istanbul nüfusunun 25 milyon. Trakya nüfusunun ise

 

(İstanbul nüfusu dahil) 40 milyonu bulacağı hesaplanmaktadır Bir yandan ülkemizin uzun yıllar ödeme yapmak zorunda kaldığı/kalacağı yatırımlara büyük paralar harcanırken diğer yandan ülkenin en işlevli, en gerekli yapilan yok edilmektedir. Istanbul un rayk ulaşım bağlantısı bulunan tek havalimanı olan Atatürk Havalimanı deprem tehlikesi altında bulunan bir kent için stratejik önemde bir üs konumundadır. Deprem tehlikesi altındaki Istanbul un bu önemli tahliye ve ikmal hattının kullanime hanr durumda tutulması gerekmektedir. Bugün Atatürk Havalimanının yok edilerek yerine millet bahçesi yapılmasını konuşuyor olmamız bile akla ve mantiga sigmamaktadır.

 

İmar Alan Cime Davetiyedir

Mevcut yapı stokumuzun belirsizliği bilinen bir gerçektir. Olası bir depremden nasıl etkileneceği bilinmeyen çok sayıda bina

mevcutken üstüne bir de siyasal iktidarlarca çkantan imar aflan can ve mal kayiplan tehdidini büyütmektedir

Ülkemizde imar aftan kaçak yapılaşmanın en önemli teşvik unsurlarından birisi olmuş, toplumun sağlıklı ve güvenli konutlarda yaşamasın belirsizliğe sokmuştur. Devletin bir binaya iskan ruhsatı vermesi vatandaşina o yapıda güvenle oturabileceği yönünde güvence sunması anlamına gelir. Oysa mühendislik hizmeti almamış bu yapilann, doğa olaylan karşısında hasara uğramalan halinde sorumluluk bu karan alan devietin, siyasi iktidann üzerindedir. Her seçim öncesi siyasi ikbal uğruna gündeme getirilen imar afh uygulamalarına son verilmeli, imar affından yararlanan yapılar denetlenmelidir.

 

Sonuç olarak;

 

Ülkemiz oldukça zor bir dönemden geçmektedir. Ekonomik anlamda yaşanan kriz koşullarında olasi bir büyük depremin sonuçlannin 2001 krizinde yaşananlardan çok daha ağır olacağı açıktır. Üstelik kentlerimiz öylesine kalabalıklaşmiş, plansızlık, kaçak yapılaşma öylesine ilerlemiş, afet toplanma alanlan ranta açilmiştir ld can ve mal kaybı açısından da büyük bir tehlike bizleri beklemektedir. Basta Istanbul ve Marmara Bölgesi olmak üzere olası büyük bir depremin Türkiye'ye neler yaşatacağını kestirmek zordur TMMOB Inşaat Mühendisleri Odası olarak hem yetkili kurum ve kuruluşlara hem de tüm kamuoyuna seslenmek istiyoruz: Bu karamsar tabloyu el birliğiyle tersine çevirmemiz mümkündür. Biz IMO olarak tüm bilimsel-teknik birikimimizle, sahada edindiğimiz tecrübe ve yetişmiş kadrolanmızla, başta deprem olmak üzere doğa olayfanının afetlere dönüşmesini önleme konusunda görev almaya hazinz. Yukanda da bahsettiğimiz gibi sorunlar da bellidir, çözümleri de. Yeter ki çözüm için ortaya irade konusun

TMMOB Inşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu

AdminAdmin