Giriş Tarihi : 21-04-2023 15:13

KULEDEN MANZARALAR

 

(Bu hikayemi 19 Mayıs tarihinde yayınlamak için yazmıştım. Tahta bavul Hikayesinin devamını yazarken, (beğeni ve devamı beklendiği için ayrıca teşekkür ederim.) gülmeniz, düşünmeniz için Bayram şekeri tadında seçim önü erken yayınladık. Herkesin bayramını. Kutlarım iyi bayramlar dilerim.)

 

19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramında, stadyumda yapacağımız. O meşhur kule gösteresi için, meslek lisesi Sınıf arkadaşlarımla beraber, Üç hafta önceden başladık çalışmalara. Ayrıca gösteride giyilen, kıyafetler için para vermiştik. Eski sanayi, tabakhane yolu üzerinde. Köhne demirci atölyesinde, hafta sonları gece yarılarına kadar çalışarak, biriktirdiğimiz harçlıklarla.

 

Yoğun çalışma programı bizi hiç etkilemiyordu. Provalar sebebi ile derslere girmiyorduk, bizler için kaçırılmaması gereken bir fırsat. Zaten okula alakası olmayan, öğrenci topluluğuyduk. Sistemin, öğretmenlerin, ailemizin gözlerinde.

 

Birde üstüne, meslek lisesinin eksikliği olan, kız öğrenci azınlığı sebebi ile diğer liselerdeki kız öğrencilerle beraber, çalışma ortamı sağlaması. Bizlere öyle şevkle, öyle düzenli, disiplinli yaptırıyordu ki, on numara gösteri yapıyorduk. Bizleri provada izleyen herkes ağzı açık izliyordu. Hatta bizim için ‘bu sınıftan bir halt olmaz! ‘Diyen, öğretmeler bile şaşkınlığını gizlemeyip ‘bravo’ dediklerini duydum.

 

Provalarda öyle şov yapıyoruz ki kule kurarken, kendimize özgü sitilimizde, taklalar atarak, yıkılmaz kulemizi inşa edip, nazlı ay yıldızlı al bayrağımızı, koynumdan çıkartıp, dalgalandırıyordum. Kulemizin üstünden.

 

Zirvede en üste ben vardım. Rüzgâr, çarptıkça bayrağımıza, yüreğime… rüzgârın vınlayın sesi özgürlük türküsü gibi geliyordu, kulaklarıma. Birde sigara yaksam, ne keyif alırdım bu manzaradan.

Şehrin en büyük binası ve de Murat Dağı, diz çökmüş selam duruyor. Ülkenin fakir, işçi köylü çocuklarının karşısında. Tarihler boyu, ezilen sınıfın çocukları bir olmuş, birleşmiş. Bu zamana kadar sırtımıza basarak yükselenler değil, birbirimizden güç alarak, Pazar sabahlarımızın, tek kanalı dönemlerimizdeki, çocukluk kahramanımız, Voltran olmuştuk. Yenilmezdik, kimse yıkamazdı bizi.

Kömür karası, çocuk işçi ellerimde, bağımsızlığımızın bayrağı. Birde, aramızda para denkleştirerek aldığımız, sigara paketinden, bir dal sigara olsa. Paylaşarak içtiğimiz ‘bir fırtta ben çekeyim ulan!’ dediğimiz. İzmariti daha tatlı dediğimiz, bir nefeslik sigara olsa.

Tüttürsem şöyle ovalarımıza, dağlarımıza, derelerimize. Merhamet dilesem. Af ederler mi? beni.

Yabancılara satılan topraklarımızdan. Maden arayan şirketler tarafından, talan edilen, dağlardan, ormanlardan, sulardan, havadan… Betona döndürülen özüm, sözüm, gözüm şehrimden, af dileye bilsem, sana sahip çıkamadık. Sizleri peşkeş çektik siyasilerin menfaatleri için, zengini daha zengin etmek için. Bağışlaya bilir misiniz? Bu evladınızı.

 

Kulenin en üstünden Yalvarsam. Sizi bizi yaratana. Ellerimi, bedeli kanlarla ödenmiş, bayrağımız ile semaya kaldırsam.

Eyy! Yardanım, yeri göğü yaradan Allah’ım, sana ait olan mülklerini, mülkleştirdik. Köle olma uğruna, sahiplendirdik.

Biliyorum dereler, topraklar, dağlar ve çocuklarımız affetmez bizi…. Sen bizleri, affede bilir misin? Allah’ım!

 

O kulenin manzarası cenneti… Bir fırt, sigara dumanı çekseydim, ciğerlerime. Çağımızın insan suretinde ki şeytanları, yenerdik kule ekibimle…

 

Provalarda bizim guruptan hızlı yapan, nizami yapan hiçbir ekip yoktu. Hatta genel provalarda hiçbir lise bizim gibi yapamıyor. Bizim ekipte kırk yıldır bu işin ustası edası ile gözü kapalı yapıyoruz. Keyif ve alkış alıyoruz. Namımız konuşuluyordu. Kasaba görünümlü şehrimde.

Bu performansımızın ödülü olarak, tören günü Valilin, Belediye Başkanın, katıldığı protokolün ön safında, biz kulemizi yapacağız. Bizim arkamızda diğer okulların öğrencileri…

 

Bayram günü geldiğinde hepimizde hava bin beş yüz. ‘Çekilin lan kralınız geliyor!’ deyip. Başrol oyuncuları olarak, sahnenin en önünde yerimizi aldık. Tıklım tıklım dolu olan, stattaki vatandaşları, üstü açık pikabın kasasından, selamladıktan sonra, protokoldeki yerlerini aldılar. Vali, Belediye Başkanı, Alay Komutanı.

 

Asker edasında, hazır ol da beklerken, harbiye marşının başlaması ile diğer lisedeki kız öğrencilerin, ellerinde ki amigo ponponlarla, dans ederek, hareketlerine başladılar.

 

Bizim sıramız gelince, emin hareketlerle kulemizi inşa etmeye başladık. Kuleyi kurduk en üste çıktım. Bayrağımızı koynumdan çıkaracağım ama bir sıkıntı var. Bizim kule yer çekimine dayanamıyor. En alttaki ekip bir sağa bir sola gidiyor. Dalgalı Karadeniz’de hareket eden taka gibi. İkinci katta ki ekip, pizza kulesi gibi eğilip kalkıyoruz. Benim tutunacak bir dalım bile yok. Ta ki, Altımdaki Tahir arkadaşım, tutunmak için benim şortu çekene kadar. Şort sıyrılıyor, ben bir elimle şortumu, bir elimle bayrağı tutmaya çalışıyorum.

İşin en garibi içimde külot yok! ‘ Lannn! Tahir bırak lan şortu’ diyorum, duymuyor. Herkes düşmemek için panik halde, birbirine sarılıyor. Benim panik daha büyük, zirvede tek başımayım! karşıda vali, belediye başkanı, arka tarafımda hemşerilerim. G.tüm açıkta, önden şortu tutuyorum. Tahir ısrarla asılıyor şortu, illaki protokolün gözüne sokacağız.

Ama kule ha! yıkıldı, ha! yıkılacak. Yer çekimine direniyoruz. Tabi ki şortumda Tahir’e direniyor. Bir elim bayrak direğini tutar gibi önümde, diğer elim bayrağımızda. Bizim için candan kıymetli olan bayrağımızı ve kulemizi yere düşürmedik. Sadece benim şortum hariç. Tahir dizeme kadar indirse de bayrağımız ve kulemiz yere düşmedi.

 

Hiçbir zaman ne din ne bayrak arkasına sığınarak, pis işlerini yapan siyasetçileri örnek almadık. Emekten, haktan hukuktan, adaletten, ezilen sınıftan yana olduk. Apaçık, şeffaf, yürekten bağlı, vatan sevgisi ile yaşadık.

 

Bizler, on beş yaşında ki emekçi çocukları, birleşerek birlikte yaptığımız kuleden, dualarla dolu gök kubbe ’ye yükselen, kuleden bakıyorduk.

Ve o an Anafartalar’da Mustafa, Kocatepe’de Kemal, Cumhuriyetin ilanı ile Atatürk oluyorduk.

Kulenin zirvesinden, gözlerim kapalı ve o an kulaklarımda rüzgârın uğultulu sesi, savaş alanına kağnılarla erzak ve cephane taşıyan kadınlarımızın nefesi. Dağlarımız ovalarımız ve ruhumuzda yankılanan milli bağımsız tarihimizin uğuldayarak yükselen ve hepimizi bir millet yapan bitmeyecek dinmeyecek susmayacak sesidir!

 

Doğum günün kutlu olsun ATAM! 19 MAYIS KUTLU OLSUN! CUMHURİYET SEVDALILARINA.

 

SEN ÇOK YAŞA CUMHURİYET!

Hakan ATALAY

 

Gazete Manşetleri
E-GAZETE
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA